30 Mart 2015 Pazartesi

Emre Belözoğlu, Volkan Demirel, Fatih Terim Türkiye'dir (!)


Pazartesi...Bir yeni haftaya daha başlangıç, taptaze umutlara gebe bir yedi gün daha...Daha önce de yazmıştım bazı mecralarda; belki denk gelen olmuştur. "Pazartesi sendromu" deniliyor. Peki nedir Pazartesi'nin suçu? Tek suçu tatil sonrası gelen gün olması mı? Öyleyse asıl suçlu da Pazar değil mi? Pazar olmasa Pazartesi'den bu kadar nefret edilir miydi? Hayat da böyle değil mi aslında? Sizden öncekiler yüzünden size ön yargıyla yaklaşıldığı çok olmuyor mu? Yada beklentilerin çok olduğu? O halde ismi bile Pazar'dan gelen ve Fatmagül'ün yengesi, Seda Sayan'ın oğlu tadında bir yaşam süren Pazartesi'nin de bize en yakın olan gün olması gerekmez mi? Bizden biri gibi, içimizden biri...

En çok sendromun yaşandığı ülkelerden biri de Türkiye. Çünkü bu ülke öyle bir ülke ki; sevdiğin işi yapmak lüks burada... Yapabileceğin en mantıklı iş yaptığın işi sevmeye çalışmak. Bu nedenledir ki; Pazartesi'ye lanetler okunuyor. Çünkü ufak bir kesim harici herkes sevmediği işi yapıyor bu ülkede. Geçenlerde bir araştırma yapılmış. Ülkeler mutluluk derecelerine göre sıralanmış. Türkiye bu araştırmaya göre 143 ülke arasında 141.sırada mutlulukta. Dünyada bizden daha mutsuz olan sadece Sudan ve Tunus var...Dünyanın en fakir ülkelerinden Guatemala ise aynı zamanda dünyanın en mutlu 4.ülkesi...

Yani para mutluluk getirmiyor çoğu zaman. Çünkü dünyanın çoğu ülkesinde insanlara cebindeki para kadar değer verilmiyor. Cebindeki paraya göre hizmet de verilmiyor. Hatta kimi ülkelerde her şey o kadar eşit dağıtılmış ki; mesela Finlandiya'da cezalar bile insanların gelir düzeyine göre kesiliyor. Örneğin; yıllık geliri düşük bir vatandaş kırmızı ışıkta geçerse X miktarda ceza ödüyorken yıllık geliri yüksek bir işadamı kırmızı ışıkta geçerse 20X-30X ceza ödüyor. Yani diğer vatandaşın 20-30 katı...Bizde ise; tam tersi. Kesilen cezalar da, verilen hizmet de gösterilen hürmet de...

Bu nedenle de gülmeyi unuttuk artık. Mutsuzluğa endeksli bir toplum olduk. Öyle ki artık çoğumuz bir hata, yanlış bulsak da hakaret etsek, sayıp sövüp rahatlasak diye yapıyoruz çoğu şeyi. Trafikte de, bankada da, okulda da, devlet dairelerinde de, sporda da bu durum böyle. İki gün önce bir milli maç oynadık. Sosyal medyayı ve forum sitelerini itinayla takip ettim. Ben dahil neredeyse herkes fark yiyelim de "İşte şu adam yüzünden oluyor bunlar" diyelim diye izledik maçı. Ne zaman ki gol attık ve yerimden sıçradım. İşte o zaman fark ettim bunu. "Ben ne yapıyorum?" dedim; soru işaretleriyle doldu kafam...

Heyecanımızı kaybettik ülkece. Tamam belki kimimiz federasyon başkanını, kimimiz teknik direktörü, kimimiz oynayan futbolcuları sevmiyoruz. Fakat bu kadar kin, öfke nedir yahu? Hollanda'da oynanan bir maçta her ne olursa olsun, ne kadar sevmezsek sevmeyelim Türk milli takımının kaptanını ıslıklayıp Hollanda milli takımı kaptanını alkışlamak da nedir? Ne zaman bu kadar kinle nefretle dolduk?

Can alıcı bir soru soracağım sizlere. Her şey bu sorunun yanıtında gizli aslında...O sürekli eleştirdiğimiz ve hatta çoğumuzun sevmediği Emre Belözoğlu, Gökhan Töre, Volkan Demirel, Fatih Terim gibi isimler bu toplumun birer yansıması değil mi? Hepimiz etrafa sevgi tohumları saçan insanlarız da sadece bu isimler mi agresif, saldırgan ve sinirli?

Aksine...Oturup mantıklı bir şekilde düşününce ortaya çıkan şu; Pazartesi nasıl bize en yakın en bizden olan günse bu isimler de toplumumuzu en iyi yansıtan, en bizden isimler...Biz toplumca agresifliği seven, kabadayılığa hayran olan bir ülke olduk son zamanlarda. Eskiden Bizimkiler, Süper Baba gibi diziler fenomendi bu ülkede. Artık devir değişti. Kurtlar Vadisi senelerdir reyting rekortmeni, Survivor'da kafa kesme sevinçleri yapan, ona buna sataşan insanlar 1.oluyor. Sözde giyim-kuşam tarz yarışmalarında en çok kavga eden, diğer yarışmacılara en çok sataşan isimler gözbebeği oluyor.

Bunlara oy verirken, bu adamlara prim yaptırırken, orada burada Polat Alemdar gibi gezerken iyi de bu adamlar sahada ona buna sataşırken mi kötü? Hepsini geçtim ben ne insanlar tanıyorum özel hayatında şeker gibi bir insan olup iş yaşamının hırsıyla altında çalışanları ezen, aşağılayan, kendi kalibresindeki insanların kuyusunu kazmaya çalışan... Eminim ki; hepinizin çevresinde vardır. E o zaman tek suçlu bu adamlar mı?

Hepimizin çevresinde en az bir Emre Belözoğlu, Volkan Demirel yada Fatih Terim var. Yanlış anlaşılmasın asla bu insanları savunmuyorum. Aksine yaptıkları hareketleri hiç tasvip etmiyorum. Ama kabul edelim Emre Belözoğlu, Volkan Demirel, Fatih Terim Türkiye'dir, Türkiye'yi en iyi yansıtan insanlardır... Bu ülkenin role model'leri Mehmet Topal, Hakan Balta, Tolga Zengin yada Şenol Güneş değil. Bizi temsil eden, bizim toplumu yansıtan adamlar bu isimler değil. Keşke olsa ama maalesef değil..

Biz değil miyiz Şenol Güneş'i milli takımdan "Köylü gibi giyiniyor" diye dalga geçerek gönderen? Biz değil miyiz siyasette dürüst adamları "Yahu dürüst olsa ne olacak adam agresif değil" diye eleştiren? Bir şeyleri düzeltmek önce kendini düzeltmekle başlar. Önce kendini dev aynasında görmeyi bırakarak başlar. Ne zaman ki; Emre Belözoğlu'nun, Volkan Demirel'in, Fatir Terim'in ufak bir Türkiye yansıması olduğunu kabul ederiz işte o zaman değiştirmeye başlarız bazı şeyleri... Gülmek, mutlu olmak, saygı duymak, sevmek, sevilmek...Zor şeyler değil bunlar. Yeter ki bir adım atalım...Gerisi gelecektir...

BURAK AKÇAY

16 Mart 2015 Pazartesi

"Biz Büyüdük ve Kirlendi Dünya"diyor Murathan Mungan ...Ya Hayallerimiz? Ya Biz?

Herkese günaydın, iyi haftalar...Yepyeni umutlarla dolu bir hafta daha..."Biz büyüdük ve kirlendi dünya" diyor hani populer bir şarkının sözlerinde. Peki kirlenen sadece dünya mı? Ya bizim hayallerimiz, ya iç dünyamız?

Bir çocuk vardı eskiden. 20.00-20.30 gibi yatardı akşamları. Annesi tarafından ona göre gecenin en güzel zamanlarında yatağa gönderilirdi. Uzanırdı yatağına. Gözleri kapalı, oturma odasından sesler geliyor. O zamanki adıyla Türkiye 2.Lig özetleri...Zeytinburnuspor haftayı üç puanla kapamış. İstanbulspor'da Nesim harika bir futbol oynamış, Kocaelispor'da Faruk iki gol sıralamış...

O an oturma odasında o maçları izleyebilmek, Faruk'un gollerini, Nesim'in savunmadaki başarısını görmek ne büyük bir olaydı o çocuk için. En büyük hayal için o gecelerde karar çoktan verilmişti: "Bir gün ben de büyüyeceğim ve babamla birlikte orada 2.Lig özetlerini izleyeceğim" Ne maddi bir kaygı, ne faturalar, ne insani hırslar, ne de hayat keşmekeşi...Tek hayal büyüyüp oturma odasında 2.Lig özetlerini izlemek!

Oturma odasında metal pazar sepetinden yapılan kale ve oyuncak askerlerden kurulan Askeri Futbol Lig'inde yaptırılan maçlarda atılan goller kadar saftı her şey. Her askerin ayrı bir adı, mevkisi, arkasında UHU ile yapıştırılmış numarası vardı. Belirli dönemlerde transfer olurdu askerler. Her maç sonrası ligin klasörüne notlar alınırdı. maç istatistikleri tutulurdu. Bombacı Askerin Takımı: 3, Metin'in Takımı: 1...Goller dk 13 ve 78 Bomcacı Asker, dk 63 Alf / dk 29 Kaptan Mağara Adamı... Ah o halıların dili olsa da bir anlatsa...

O çocuk büyüdü; yıllarca futbol oynadı; okula gitti; üniversite bitirdi; işe girdi...En önemlisi de doya doya 2.Lig maç özetlerini izledi. Hatta geceyarısı oynanan maçları bile canlı izledi. Mucizevi bir geri dönüş yaşanan 2-1'lik Manchester-Bayern finalini, Chapuisat'ın gollerini, Zidane'ın büyüleyici paslarını, El Fenomeno'nun akıl almaz çalımlarını, Maldini'nin gençlik hallerini...Ve daha nicelerini... Fakat hiçbir zaman askerlerle yaptığı ligdeki kadar keyif almadı hiçbirinden. Yada hiçbir hayali gece yatağa yattığında "Büyüyüp babamın yanındaki koltukta 2.Lig maçlarını onunla birlikte izleyeceğim. Ümit İnal ne güzel gol attı dimi baba diye soracağım" kadar büyük olmadı...

Biz büyüdük ve dünya kirlendi. Ama dünyadan da önemlisi biz kirlendik. İçimizdeki duygular kirlendi. Çocukluğunda Süper Baba ile büyüyen, bir dilim salça ekmeği bölüşen, top taşın üstünde mi gitti muamması yaşanınca hak geçmesin diye penaltı atışı ile orta yolu bulan çocuklar gün geldi trafikte birbirini bıçaklamaya, 20 Lira için adam öldürmeye, bir bilezik için kol kesmeye, diğerinden daha yüksek maaş almak için kuyusunu kazmaya, rakip takımı tutuyor diye satır bıçağı ile kovalamaya, terfi almak için türlü yalanlar uydurmaya başladı. Dünya değil aslında içindekiler kirlendi...

Şimdi gelmiş futbol kirlendi diyoruz. Futbol kirli de biz tertemiz miyiz? Orada burada insanları dolandırmak için "X kişisi buldum internette. Acaip adam ya. Beni hacizden kurtardı. Bu adama üye olun size de kazandırsın" diye yazarken yada en basitinden bahiste populer olmak için orada burada reklam yaparken, 20-30 Lira kazanacağız diye gol kaçırdığı için futbolcuların anasına avradına düz giderken, sırf yaptığı kurgu tutmadı diye insanlara türlü küfürler ederken "Futbol kirlendi yahu" demeye hakkımız var mı sizce?

Sırf futbolla da alakalı değil yazdıklarım...Hayata dair, insanlığa dair...Kendime bakıyorum ve ben daha düne kadar yatağında gece maç özetleri izleme hayali kurarken ne ara bu kadar hırs ile doldum diyorum. Yıllar önce halının üstünde Askerler Ligi kuran çocuktan utanıyorum. Ne ara bu kadar sabırsız, tahammülsüz oldum diyorum. Ailesi kendisine sünnet hediyesi olarak hesap makineli saat alan ve "sünnetten önce takmayacaksın" dediği için tam 4 ay gidip çekmecede saatine bakıp yerine geri koyan çocuktan utanıyorum. Sahi ne zaman vazgeçtik biz çocuk olmaktan? Yada daha önemlisi insan olmaktan?

Tabi ki o kadar saf duygular beslemek zor artık. O kadar temiz, o kadar naif hayaller kurmak da...Ama çocukluğumuzun %5'ini taşıyabilsek bugüne dünya çok daha yaşanılabilir hale gelecek eminim. Herkesin bu yeni haftada çocukluğundan bir parça bulması dileğiyle...İyi haftalar...


12 Mart 2015 Perşembe

UEFA AVRUPA LİGİ 2010'DAN BUGÜNE SON 16 İSTATİSTİKLERİ VE ÇIKARIMLARIM:

UEFA AVRUPA LİGİ 2010'DAN BUGÜNE SON 16 İSTATİSTİKLERİ:

2010--->
1.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti: 3
Deplasman Galibiyeti: 1
Beraberlik: 4
2,5+ Olan Maç Sayısı:  3
2,5- Olan Maç Sayısı:  5
Gol Ortalaması:  2,37

2.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti:  4
Deplasman Galibiyeti:  1
Beraberlik:  3
2,5+ Olan Maç Sayısı:  7
2,5- Olan Maç Sayısı:  1
Gol Ortalaması:  4,25

2011-->
1.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti: 4
Deplasman Galibiyeti: 3
Beraberlik:  1
2,5+ Olan Maç Sayısı:  3
2,5- Olan Maç Sayısı:  5
Gol Ortalaması:  2,00

2.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti: 5
Deplasman Galibiyeti:  1
Beraberlik:  2
2,5+ Olan Maç Sayısı:  3
2,5- Olan Maç Sayısı:  5
Gol Ortalaması:  1,87

2012--->
1.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti:  5
Deplasman Galibiyeti:  2
Beraberlik:  1
2,5+ Olan Maç Sayısı:  4
2,5- Olan Maç Sayısı:  4
Gol Ortalaması:  3,00

2.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti:  5
Deplasman Galibiyeti:  2
Beraberlik:  1
2,5+ Olan Maç Sayısı:  7
2,5- Olan Maç Sayısı:  1
Gol Ortalaması:  3,5


2013--->
1.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti: 4
Deplasman Galibiyeti:  2
Beraberlik:  2
2,5+ Olan Maç Sayısı:  1
2,5- Olan Maç Sayısı:  7
Gol Ortalaması:  1,25

2.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti: 5
Deplasman Galibiyeti:  1
Beraberlik:  2
2,5+ Olan Maç Sayısı:  4
2,5- Olan Maç Sayısı:  4
Gol Ortalaması:  2,50


2014--->
1.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti: 3
Deplasman Galibiyeti:  3
Beraberlik:  2
2,5+ Olan Maç Sayısı:  3
2,5- Olan Maç Sayısı:  5
Gol Ortalaması:  2,25

2.MAÇLAR:

Ev Sahibi Galibiyeti:  2
Deplasman Galibiyeti:  3
Beraberlik:  3
2,5+ Olan Maç Sayısı:  4
2,5- Olan Maç Sayısı:  4
Gol Ortalaması:  2,25


DATA ANALİZLERİ VE ÇIKARILABİLECEK SONUÇLAR:

Veri: 2011 harici hiçbir sene ilk maçların gol ortalaması 2.maçlardan fazla olmadı
Sonuç: İlk maçlar daha temkinli geçip 2.maçlarda riskler alınıyor. İlk maçlarda iy 0, 2,5- gibi bahislere ağırlık verip 2.maçlarda goller yönelinebilir.

Veri: 2010'dan beri ilk maçlarda deplasmanda kazanma ortalaması 1,83'ken, 2.maçlarda deplasmanda kazanma ortalaması 1,00. İlk maç evinde kazanma oranı 3,16 iken, 2.maçlarda evinde kazanma oranı 3,50.
Sonuç: İlk maçta deplasmanda oynamak büyük avantaj. Deplasmanda tur çevirmek oldukça zor. Bu nedenle turda avantajlı görüp ilk maç sahalarında oynayan takımlara galibiyet bahisi almakta fayda var.

Veri: 2011'den beri yani son 5 senedir ilk maçlarda beraberlik sayısının deplasman galibiyeti sayısını geçtiği hiçbir sene yok.
Sonuç: İlk maçlarda yenilmeyeceği beklenilen takımların beraberlik oranı galibiyet oranından fazlaysa 0 ile 2 bahisini açık almaktansa çifte şans olarak almakta fayda var.

Veri: 2010'dan beri ilk maçlarda ev sahibi galibiyeti yüzdesi %48 iken deplasman galibiyeti yüzdesi %27, beraberlik ortalaması ise; %25.
Sonuç: Veriler ve programla ilgili kurgularım birleşince bugünkü maçlara kendi adıma şöyle bir dağılım çıkardım:

Ev Sahibi Galibiyet Sayısı: 4 yada 5
Deplasman Galibiyeti Sayısı: 1 yada 2
Beraberlik Sayısı: 1 yada 2

Veri: 2010'dan beri 1.maçları evinde kazanan 19 takımın 10 tanesi 2 ve üzeri farkla, 9 tanesi de tek farkla kazandı.
Sonuç: Hemen hemen burada da yarı yarıya gibi bir durum söz konusu. Yani 4 yada 5 maçı ev sahibinin kazanacağı kurgumuzdan yola çıkarsak, bu maçlarda handikap konusunda da 2'ye 2, 3'e 2, 2'ye 3 gibi bir dağılım söz konusu olabilir.

Veri: 2010'dan beri oynanan ilk maçlarda hiçbir maç +7 olmadı. En çok çıkan gol aralığı ise; 0-1 gol. 40 maçın 17'si 0-1 aralığında, 13'ü 2-3 gol aralığında, 10 maç ise; 4-6 gol aralığında tamamlandı. 2010'dan beri her sene 8 maçtan en az 2'si 0-1 gol aralığında tamamlandı.
Sonuç: Az gollü geçmesini maçlara 2,5- oynamaktansa yüksek orandan 0-1 gol denemek mantıklı duruyor. Eldeki verilere göre bugün de 2-3 maçın 0-1 gol aralığında bitmesi olası.


TÜM VERİLER İLE KURGULARIMIN BİRLEŞİMİNDEN OLUŞAN BEKLENTİLERİM:

Ev Sahibi Galibiyeti: 4-5 adet (Adaylar: Zenit-Wolfsburg-Everton-Villareal-Napoli)
Beraberlik: 1-2 adet (Adaylar: Roma-Beşiktaş-Ajax-Sevilla)
Deplasman Galibiyeti: 1-2 adet (Adaylar: Roma-Ajax-Beşiktaş)
Evinde Tek Farklı Galibiyet: 2-3 adet (Adaylar: Zenit- Wolfsburg- Everton- Villareal- Napoli)
Evinde İki Veya Üstü Farklı Galibiyet: 2-3 adet ( Zenit- Wolfsburg-Napoli)
0-1 gol: 2-3 adet (Adaylar: Dnipro- Everton - Fiorentina)


NOT: Veriler kendi çıkarımlarım olup arada gözden kaçan bir şey olduysa veya bir hatam olduysa şimdiden affola... Hiçbir maç bir önceki seneyi bağlamaz. Ama yine de aşağı yukarı yönde sapmalar olsa da genel itibariyle bizlere ışık tutması adına istatistikler oldukça yararlı olmakta bana göre. Tabii ki körü körüne değil... Kafadaki kurgularla birleşince güzel sonuçlar ortaya çıkabilir. Herkese bol şans...










9 Mart 2015 Pazartesi

MLS 1. HAFTA




MLS 1.HAFTA:

LA Galaxy-Chicago: 2-0

La Galaxy kilidi açmakta zorlandı. Donovan'sız oynamaya alışmalılar. Isizaki bencil olmasa maç daha erken kopabilirdi. İlk gol 65'te Jeff Larentowicz'in basit hatasından geldi. Al da at dedi adeta Villareal'e. Chiacago hücumda etkisizdi. Ama Accam da oynamaya başlayınca hücum güçleri daha da artacaktır.

Dc United-Montreal: 1-0

Maç 2-3 farklı da bitebilirdi, berabere de. 1-0'a kadar çok pozisyonlu bir maç olmasa da 1-0 sonrası maç oldukça hareketlendi. Dc United'ta Pontius, Montreal'de Camara ve Mapp net pozisyonlardan yararlanamadı. 75.dakikada Montreal adına bir de tartışılacak penaltı pozisyonu vardı. Dc United adına Arrieta önemli transfer. Sezona golle başlaması da psikolojik açıdan iyi oldu onlar adına. Rolfe de ilk hafta oldukça formda gözüktü. Bana göre maçın en iyilerindendi. Dc United'ın iyi bir hücum hattı var. Montreal'i de yenilmelerine rağmen beğendim. Bu sene onlar adına da ümitliyim.

Philadelphia-Colorado. 0-0

Tek taraflı bir maç oldu. Philadelphia saldırdı, Colorado sadece kalesini savundu. Bol pozisyon da bulsa cömertçe harcadı fırsatları ev sahibi. Son dakikalarda az daha "Atamayana atarlar" kuralı işleyecek ve Colorado böylesi ezik oynadığı bir maçta 3 puanla sahadan ayrılacaktı. Maçtaki tek pozisyonlarında Badji'nin şutu direği sıyırdı ve futbolun adaleti biraz olsun  kendini gösterdi. Phila bu oyununu devam ettirirse sezon boyu evinde kolay kolay karşımıza alamayacağımız takımlardan olacaktır.

Vancouver-Toronto: 1-3

Haftanın tartışmasız en zevkli maçıydı. İki takım adına da gidip-gelebilecek bir maçtı. Şu bir gerçek ki; Altidore-Giovinco hücum hattı bu ligin üstünde bir ikili. Bu oyuncuların yanına Bradley, Cheyrou, Osorio gibi ortasaha oyuncularını da katınca ortaya son derece etkili bir tim çıkıyor. Sezon sonu üst sıralarda göreceğiz muhtelemen Toronto'yu. Vancouver'i de hücum tarafında beğendim bu maç. Özellikle Rivero çok önemli bir hamle bana göre. Savunma biraz ağır gözüktü bu maç. Yeni transfer Kah hava toplarında fena değildi. Ama hız konusunda ve hamlelerde zayıf. Son dakikalarda kırmızı yemesi de içten bile değildi. Penaltı pozisyonunda sarı kart ile çok ucuz yırttı. Böyle giderse Vancouver da sezon boyu bol gol izletecek gibi duruyor bizlere.

Houston-Colombus: 1-0

Şans Colombus'un yanında değildi. Maç boyu çok daha fazla etkili oldular. Ama Houston kalecisi Deric ve direkler onlara izin vermedi. Houston imkanları kısıtlı bir takım. Barnes ve Davis ile bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama bu sene de ortasıra ve altı sıralalarda yer alacaklardır muhtemelen. Colombus ise; çözülmesi zor bir takım. Bakıldığında ekstra yıldızları yok. Ama zaman zaman oynadıkları futbolla ciddi zevk veriyorlar. Higuain takımın en önemli adamı bana göre. Pas dağıtıyor, cezasahası dışından sert şutlar çekiyor, adam eksiltiyor. Takımı maestro gibi yönetiyor. Keşke Türkiye'de biraz daha izleyebilseydik. 3 büyüklere olmasa bile anadolu takımlarına çağ atlatır bana göre. Kamara da takımda fark yaratbilecek adamlardan bence bu sene. İşin özü; en azından puan Colombus'un hakkıydı bu maç. Ama şans yanlarında değildi.

Dallas-San Jose: 1-0

Baştan sona Dallas baskısıyla geçti maç. Çizgiden çıkanlar, kalecinin net kurtarışları, karşı karşıya kaçanlar...Maç boyu gelmeyen gol 90+3'te kaleci Bingham'ın gereksiz çıkışı nedeiyle Perez ile geldi. Castillo, Perez, Akindele gibi etkili bir hücum hattı var Dallas'In. Özellikle Castillo'dan bu sene patlama bekliyorum. San Jose'ye gelecek olursak; bana pek de umut vermediler ilk hafta. Bu sene de Wondolowski'nin ayağına bakacak gibi duruyorlar.

Portland-Salt Lake: 0-0

Maçta etkili taraf Portland'tı. Çok pozisyona girip cömertçe harcadılar. Salt Lake bu sene de geçen sene olduğu gibi deplasmanda etkisiz gidip evinde toplayacağı puanlarla ayakta kalacak gibi duruyor. Olave savunma için önemli bir hamle. Duran toplarda ileri çıkışlarda da sezon boyu minimum 3-4 gol bulacaktır bana göre. Portland ise; geçen sezona göre etkili gözüktü ilk maçta. Takım transfer döneminde çok kan kaybetmedi. Önemli diyebileceğim kaleci Ricketts ayrıldı sadece. Onun yerine Stromgodset kalecisi Kwarasey takviyesi geldi. Bunun dışında savunmaya Salt Lake'ten Borchers, ortasahaya da Kolombiya'lı Asprilla takviyeleri geldi. Kadro derinliği geçen seneye göre daha da arttı. Bu sene ortasıra ile üst sıralar arasında gidip gelecek bir Portland bekliyorum kendi adıma.

Orlando City- New York City: 1-1

Bu maç da KGV olduysa hiçbir maçtan ümidi kesmemek lazım. Öylesine sıkıcı bir maçtı. 90 dakika izlediğim maçlardandı bu hafta ve ilk yarı sonunda uyuyacak haldeydim. New York'un cezasahası çizgisinden gelen golüne Kaka 90+1'de cevap verdi. Aslında Kaka da verdi sayılmaz pek. Kaka'nın auta doğru giden frikiği New York City defansı aracılığıyla kaleye gönderildi. İki takım da yetersiz. Eskiden mahalle maçı yapardık. Mahallenin abileri iki ayrı takıma ayrılır; sırayla adam seçerlerdi. "Ahmet benim" "Hüseyin benim" Bu böyle uzar giderdi. Orlando ile New York City de aynı durumda. Bir takıma David Villa, diğerine Kaka iki takım oluşmuş ve sırayla adam seçip iki takım oluşturmuş gibilerdi dün. Orlando'yu bir tık daha fazla beğendim. Hücum hatlarında genç Kolombiya'lılar Rivas ile Higuita takıma uyum sağlayabilirlerse Kaka ile bir şeyler yapabilirler. Ama New York City içi boş bir takım izlenimi verdi bana. Sadece ortasaha Mix'i beğendim dün. Rosenborg'tan transfer edilen Norveç asıllı oyuncu ortasahada derli toplu bir görüntü verdi. Onun dışında David Villa bile yokları oynadı dün. Özetle; iki takım da pek umut vermedi bana. Umarım toparlanır ve lige renk katarlar.

Kansas-New York Red Bulls: 1-1

New York RB Henry sonrası hücumda biraz güç kaybetti. Artık hücumda yük ağırlıklı olarak Wrigt-Philiips ve Sam'in üzerinde olacak. Sam ilk hafta beklentileri fazlasıyla karşıladı bana göre. Muhteşem bir maç çıkardı; muhteşem bir gol attı. Kansas ise; etkiliydi maçta. 70.dakikada 10 kişi kaldılar. Buna rağmen 89 ve 90+3'te Dwyer ile iki net pozisyondan yararlanamadılar. Sahalarında kolay kolay kaybetmezler bu sene bana göre. Üst sıraları da zorlarlar.

Seattle-New England: 3-0

Eğer takımınızda Dempsey-Martins gibi bir ikili varsa geriyi iyi savunun yeter. Seattle da böyle yapıyor. Hücumu Dempsey ve Martins'e bırakıp geriyi iyi savunmaya çalışıyor. Bu maçta da Demsey-Martins şov vardı. Dempsey önce bir penaltı yaptırdı. (Ne kadar doğru kadar tartışılır. Bana çok basit bir penaltı kararı gibi geldi) Kendi yaptırdığı penaltıyı gole çevirdi. Sonra MArtins kafa golüyle farkı ikiye çıkardı. 2.yarı ise; Dempsey-Martins ikilisi harika paslaşmalarla defansı uyuttu. Martins verdi, Dempsey boş kaleye yuvarladı. Sakatlık yada ceza gibi durumlar olmadığı sürece bu ikili sene boyunca fark yaratacaktır. New England ise; geçen sene Jones'un gelişi sonrası ciddi bir çıkış yakalamıştı. Sezona iyi başlayamadılar. İlk maçta hiçbir varlık gösteremeyerek beni hayal kırıklığına uğrattılar. Jones'un da oynamaya başlaması ve Agudelo'nun takıma uyum sağlamasıyla ilerleyen haftalarda muhtemelen toparlanacaklardır.