30 Mart 2015 Pazartesi

Emre Belözoğlu, Volkan Demirel, Fatih Terim Türkiye'dir (!)


Pazartesi...Bir yeni haftaya daha başlangıç, taptaze umutlara gebe bir yedi gün daha...Daha önce de yazmıştım bazı mecralarda; belki denk gelen olmuştur. "Pazartesi sendromu" deniliyor. Peki nedir Pazartesi'nin suçu? Tek suçu tatil sonrası gelen gün olması mı? Öyleyse asıl suçlu da Pazar değil mi? Pazar olmasa Pazartesi'den bu kadar nefret edilir miydi? Hayat da böyle değil mi aslında? Sizden öncekiler yüzünden size ön yargıyla yaklaşıldığı çok olmuyor mu? Yada beklentilerin çok olduğu? O halde ismi bile Pazar'dan gelen ve Fatmagül'ün yengesi, Seda Sayan'ın oğlu tadında bir yaşam süren Pazartesi'nin de bize en yakın olan gün olması gerekmez mi? Bizden biri gibi, içimizden biri...

En çok sendromun yaşandığı ülkelerden biri de Türkiye. Çünkü bu ülke öyle bir ülke ki; sevdiğin işi yapmak lüks burada... Yapabileceğin en mantıklı iş yaptığın işi sevmeye çalışmak. Bu nedenledir ki; Pazartesi'ye lanetler okunuyor. Çünkü ufak bir kesim harici herkes sevmediği işi yapıyor bu ülkede. Geçenlerde bir araştırma yapılmış. Ülkeler mutluluk derecelerine göre sıralanmış. Türkiye bu araştırmaya göre 143 ülke arasında 141.sırada mutlulukta. Dünyada bizden daha mutsuz olan sadece Sudan ve Tunus var...Dünyanın en fakir ülkelerinden Guatemala ise aynı zamanda dünyanın en mutlu 4.ülkesi...

Yani para mutluluk getirmiyor çoğu zaman. Çünkü dünyanın çoğu ülkesinde insanlara cebindeki para kadar değer verilmiyor. Cebindeki paraya göre hizmet de verilmiyor. Hatta kimi ülkelerde her şey o kadar eşit dağıtılmış ki; mesela Finlandiya'da cezalar bile insanların gelir düzeyine göre kesiliyor. Örneğin; yıllık geliri düşük bir vatandaş kırmızı ışıkta geçerse X miktarda ceza ödüyorken yıllık geliri yüksek bir işadamı kırmızı ışıkta geçerse 20X-30X ceza ödüyor. Yani diğer vatandaşın 20-30 katı...Bizde ise; tam tersi. Kesilen cezalar da, verilen hizmet de gösterilen hürmet de...

Bu nedenle de gülmeyi unuttuk artık. Mutsuzluğa endeksli bir toplum olduk. Öyle ki artık çoğumuz bir hata, yanlış bulsak da hakaret etsek, sayıp sövüp rahatlasak diye yapıyoruz çoğu şeyi. Trafikte de, bankada da, okulda da, devlet dairelerinde de, sporda da bu durum böyle. İki gün önce bir milli maç oynadık. Sosyal medyayı ve forum sitelerini itinayla takip ettim. Ben dahil neredeyse herkes fark yiyelim de "İşte şu adam yüzünden oluyor bunlar" diyelim diye izledik maçı. Ne zaman ki gol attık ve yerimden sıçradım. İşte o zaman fark ettim bunu. "Ben ne yapıyorum?" dedim; soru işaretleriyle doldu kafam...

Heyecanımızı kaybettik ülkece. Tamam belki kimimiz federasyon başkanını, kimimiz teknik direktörü, kimimiz oynayan futbolcuları sevmiyoruz. Fakat bu kadar kin, öfke nedir yahu? Hollanda'da oynanan bir maçta her ne olursa olsun, ne kadar sevmezsek sevmeyelim Türk milli takımının kaptanını ıslıklayıp Hollanda milli takımı kaptanını alkışlamak da nedir? Ne zaman bu kadar kinle nefretle dolduk?

Can alıcı bir soru soracağım sizlere. Her şey bu sorunun yanıtında gizli aslında...O sürekli eleştirdiğimiz ve hatta çoğumuzun sevmediği Emre Belözoğlu, Gökhan Töre, Volkan Demirel, Fatih Terim gibi isimler bu toplumun birer yansıması değil mi? Hepimiz etrafa sevgi tohumları saçan insanlarız da sadece bu isimler mi agresif, saldırgan ve sinirli?

Aksine...Oturup mantıklı bir şekilde düşününce ortaya çıkan şu; Pazartesi nasıl bize en yakın en bizden olan günse bu isimler de toplumumuzu en iyi yansıtan, en bizden isimler...Biz toplumca agresifliği seven, kabadayılığa hayran olan bir ülke olduk son zamanlarda. Eskiden Bizimkiler, Süper Baba gibi diziler fenomendi bu ülkede. Artık devir değişti. Kurtlar Vadisi senelerdir reyting rekortmeni, Survivor'da kafa kesme sevinçleri yapan, ona buna sataşan insanlar 1.oluyor. Sözde giyim-kuşam tarz yarışmalarında en çok kavga eden, diğer yarışmacılara en çok sataşan isimler gözbebeği oluyor.

Bunlara oy verirken, bu adamlara prim yaptırırken, orada burada Polat Alemdar gibi gezerken iyi de bu adamlar sahada ona buna sataşırken mi kötü? Hepsini geçtim ben ne insanlar tanıyorum özel hayatında şeker gibi bir insan olup iş yaşamının hırsıyla altında çalışanları ezen, aşağılayan, kendi kalibresindeki insanların kuyusunu kazmaya çalışan... Eminim ki; hepinizin çevresinde vardır. E o zaman tek suçlu bu adamlar mı?

Hepimizin çevresinde en az bir Emre Belözoğlu, Volkan Demirel yada Fatih Terim var. Yanlış anlaşılmasın asla bu insanları savunmuyorum. Aksine yaptıkları hareketleri hiç tasvip etmiyorum. Ama kabul edelim Emre Belözoğlu, Volkan Demirel, Fatih Terim Türkiye'dir, Türkiye'yi en iyi yansıtan insanlardır... Bu ülkenin role model'leri Mehmet Topal, Hakan Balta, Tolga Zengin yada Şenol Güneş değil. Bizi temsil eden, bizim toplumu yansıtan adamlar bu isimler değil. Keşke olsa ama maalesef değil..

Biz değil miyiz Şenol Güneş'i milli takımdan "Köylü gibi giyiniyor" diye dalga geçerek gönderen? Biz değil miyiz siyasette dürüst adamları "Yahu dürüst olsa ne olacak adam agresif değil" diye eleştiren? Bir şeyleri düzeltmek önce kendini düzeltmekle başlar. Önce kendini dev aynasında görmeyi bırakarak başlar. Ne zaman ki; Emre Belözoğlu'nun, Volkan Demirel'in, Fatir Terim'in ufak bir Türkiye yansıması olduğunu kabul ederiz işte o zaman değiştirmeye başlarız bazı şeyleri... Gülmek, mutlu olmak, saygı duymak, sevmek, sevilmek...Zor şeyler değil bunlar. Yeter ki bir adım atalım...Gerisi gelecektir...

BURAK AKÇAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder