Başka türlü bir şey benim istediğim...Ne ağaca benzer ne de
buluta...Burası gibi değil gideceğim memleket...Denizi ayrı deniz, havası ayrı
hava... Can Yücel ustanın enfes yazdığı, Yeni Türkü'nün leziz yorumladığı
dizeler...4 sene önce izlemeyi tamamen bıraktığım Türkiye Ligi'nde olur da bir
ortamda denk gelip maç izlersem her maç sonu hissettiğim dizeler...
Metin Oktay...Jubilesini yapacak Metin Oktay...Fenerbahçe
maçıyla yapmak istiyor. Çünkü biliyor ki; Fenerbahçe olmadan Galatasaray,
Galatasaray olmadan da Fenerbahçe olmaz. Fenerbahçe'li yöneticiler diyor ki:
"Futbol hayatın boyunca seni hep Sarı-lacivert forma ile görmek istedik.
Bari şu maçta 45 dakika giy de avunalım" Cevap hiç düşünmeden geliyor,
kısa ve net: "Ne demek efendim. şeref duyarım..." Formalar Can Bartu
ile değiştiriliyor ve Fenerbahçe efsanesi Can Bartu Galatasaray, Galatasaray
efsanesi Metin Oktay da 45 dakika Fenerbahçe formasını terletiyor.
Can Bartu demişken...Apayrı bir karakter, apayrı bir
efsane...Aynı anda hem Fenerbahçe Futbol Takımı'nda hem de Basketbol Takımı'nda
forma giyen bir isim...Günlerden bir gün saat 15:00'te Dolmabahçe Stadı'nda (Şu
anki İnönü) Beşiktaş ile maça çıkıyor. 4-2 biten maçta 2 gol atıp duşunu bile
alamadan dönemin basketbol maçlarının oynandığı Spor ve Sergi Sarayı'na
koşuyor. Bu kez rakip Galatasaray. Çıkıyor sahaya gıkını çıkarmadan 36 sayı
atıyor. Evet şaka değil bunlar. "Haftada 2 maç yapıyor adamlar. Çok yoğun
tempo, yoruldular yazık" derken utanırız belki biraz. Aynı gün hem
Beşiktaş hem de Galatasaray galibiyeti gören belki de tek isim Can Bartu. Hem
de iki maçta da sahanın yıldızı olan...
Tarih 10 Haziran 1959...Birçok kişi sonuç bölümünü bilir bu
maçın. Ama giriş ve gelişme bölümünü bilen azdır. Galatasaray-Fenerbahçe
karşılaşıyor. Maçın henüz 13. dakikasında Fenerbahçe'li bir oyuncu köşe
vuruşunda Metin Oktay'a son derece çirkin bir hareket yapar. Metin Oktay buna
sinirlenir ve dönüp ona bir tokat vurur. Hakem hemen düdüğünü çalar ve o an
sadece tokatı gördüğü için Metin Oktay'a kırmızı kartını çıkarır. Dünyası
başına yıkılır Metin Oktay'ın. O maça kadar hiç kırmızı kart görmemiştir.
Fenerbahçe kaptanı Can Bartu yaşananları görmüştür. Koşar bir tokatta o vurur
kendi takım arkadaşının suratına. Tabi bu sırada olan bitenden habersiz olan
Fenerbahçe tribünleri Metin Oktay'a yuh çekiyordur. Metin Oktay döner,
tribünlerin önüne gider, iki elini birden çapraz olarak göğsünün üzerine koyar
ve diz çökerek Fenerbahçe tribünlerinin önünde eğilir...Tribünlerde çıt yok..
Sonra Sinyor Can Bartu devreye girer ve kırmızı kart iptal ettirilir; Metin
Oktay oyuna döner.
Hangi maç mı bu maç? Metin Oktay'ın ağları yırttığı maç...Bu
olayın hırsını üzerinden atamayan Metin Oktay sonrasında öyle bir şut çeker ki
ağlar yırtılır. Yani o gol de en az Metin Oktay kadar Can Bartu'nun da payı
vardır. Belki de daha fazlası... Yıllar sonra Metin Oktay'a bu gol sorulur.
Cevap yine ders niteliğindedir:
- O golün bu kadar konuşulma nedeni atıldığı rakip aslında.
Herhangi bir takıma bu golü atmış olsaydım unutulur giderdi. Bu kadar konuşulma
nedeni Fenerbahçe'nin büyüklüğündendir.
Saygıya, centilmenliğe bakın!
Baba Hakkı...Futbol kariyeri boyunca sadece 1 kart görmüş bir
futbolcu...Bir Fenerbahçe maçı...Beşiktaş 2-0 önde ve hala bastırıyor.
Fenerbahçe'li oyuncular sanki maçta değil. puanları cebime koyup gideyim
demiyor Hakkı Yeten. Oyun durduğu bir anda Fenerbahçe kaptanının yanına gidiyor
ve şöyle diyor: "Arkadaşlarına söyle biraz maça asılsınlar. Tribünlerce
onca insan para verip keyifli bir maç izlemeye geldi. Kendinize çeki düzen
verin" Ve daha da önemli bir anı...1948 yılında oynanan bir maçta az
sayıda taraftar Baba Hakkı'yı ıslıklıyor. Maç bitiyor. Hakkı yeten son derece
sakin "Bu formayı bana taraftar giydirdi. Şimdi onlar isteyince de
çıkarırım" diyor ve futbolu bırakıyor...
Bu ülke Metin Oktay'ları, Can Bartu'ları, Lefter'leri, Baba
Hakkı'ları izledi. Centilmenlik, saygı, onur abidesiydi hepsi. Öncelikleri
tribündekilere güzel futbol izletmekti. Bu ülkede bir zamanlar "Ya ya ya
şa şa şa bizim takım çok yaşa" diye bir tezahurat vardı; hatırladınız mı?
Ne kadar naif, ne kadar masumane...Tezahuratların bile 10-15 sene içinde
geldiği noktaya bir bakın. Taraftarından futbolcusuna, yöneticisinden hakemine
baştan sona çamura saplanmış durumdayız. Futbol mu? Neyini konuşalım ki?
Burak AKÇAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder