8 Nisan 2015 Çarşamba

Başka Türlü Bir şey Benim İstediğim...



Başka türlü bir şey benim istediğim...Ne ağaca benzer ne de buluta...Burası gibi değil gideceğim memleket...Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava... Can Yücel ustanın enfes yazdığı, Yeni Türkü'nün leziz yorumladığı dizeler...4 sene önce izlemeyi tamamen bıraktığım Türkiye Ligi'nde olur da bir ortamda denk gelip maç izlersem her maç sonu hissettiğim dizeler...

Metin Oktay...Jubilesini yapacak Metin Oktay...Fenerbahçe maçıyla yapmak istiyor. Çünkü biliyor ki; Fenerbahçe olmadan Galatasaray, Galatasaray olmadan da Fenerbahçe olmaz. Fenerbahçe'li yöneticiler diyor ki: "Futbol hayatın boyunca seni hep Sarı-lacivert forma ile görmek istedik. Bari şu maçta 45 dakika giy de avunalım" Cevap hiç düşünmeden geliyor, kısa ve net: "Ne demek efendim. şeref duyarım..." Formalar Can Bartu ile değiştiriliyor ve Fenerbahçe efsanesi Can Bartu Galatasaray, Galatasaray efsanesi Metin Oktay da 45 dakika Fenerbahçe formasını terletiyor.

Can Bartu demişken...Apayrı bir karakter, apayrı bir efsane...Aynı anda hem Fenerbahçe Futbol Takımı'nda hem de Basketbol Takımı'nda forma giyen bir isim...Günlerden bir gün saat 15:00'te Dolmabahçe Stadı'nda (Şu anki İnönü) Beşiktaş ile maça çıkıyor. 4-2 biten maçta 2 gol atıp duşunu bile alamadan dönemin basketbol maçlarının oynandığı Spor ve Sergi Sarayı'na koşuyor. Bu kez rakip Galatasaray. Çıkıyor sahaya gıkını çıkarmadan 36 sayı atıyor. Evet şaka değil bunlar. "Haftada 2 maç yapıyor adamlar. Çok yoğun tempo, yoruldular yazık" derken utanırız belki biraz. Aynı gün hem Beşiktaş hem de Galatasaray galibiyeti gören belki de tek isim Can Bartu. Hem de iki maçta da sahanın yıldızı olan...

Tarih 10 Haziran 1959...Birçok kişi sonuç bölümünü bilir bu maçın. Ama giriş ve gelişme bölümünü bilen azdır. Galatasaray-Fenerbahçe karşılaşıyor. Maçın henüz 13. dakikasında Fenerbahçe'li bir oyuncu köşe vuruşunda Metin Oktay'a son derece çirkin bir hareket yapar. Metin Oktay buna sinirlenir ve dönüp ona bir tokat vurur. Hakem hemen düdüğünü çalar ve o an sadece tokatı gördüğü için Metin Oktay'a kırmızı kartını çıkarır. Dünyası başına yıkılır Metin Oktay'ın. O maça kadar hiç kırmızı kart görmemiştir. Fenerbahçe kaptanı Can Bartu yaşananları görmüştür. Koşar bir tokatta o vurur kendi takım arkadaşının suratına. Tabi bu sırada olan bitenden habersiz olan Fenerbahçe tribünleri Metin Oktay'a yuh çekiyordur. Metin Oktay döner, tribünlerin önüne gider, iki elini birden çapraz olarak göğsünün üzerine koyar ve diz çökerek Fenerbahçe tribünlerinin önünde eğilir...Tribünlerde çıt yok.. Sonra Sinyor Can Bartu devreye girer ve kırmızı kart iptal ettirilir; Metin Oktay oyuna döner.

Hangi maç mı bu maç? Metin Oktay'ın ağları yırttığı maç...Bu olayın hırsını üzerinden atamayan Metin Oktay sonrasında öyle bir şut çeker ki ağlar yırtılır. Yani o gol de en az Metin Oktay kadar Can Bartu'nun da payı vardır. Belki de daha fazlası... Yıllar sonra Metin Oktay'a bu gol sorulur. Cevap yine ders niteliğindedir:

- O golün bu kadar konuşulma nedeni atıldığı rakip aslında. Herhangi bir takıma bu golü atmış olsaydım unutulur giderdi. Bu kadar konuşulma nedeni Fenerbahçe'nin büyüklüğündendir.
Saygıya, centilmenliğe bakın!

Baba Hakkı...Futbol kariyeri boyunca sadece 1 kart görmüş bir futbolcu...Bir Fenerbahçe maçı...Beşiktaş 2-0 önde ve hala bastırıyor. Fenerbahçe'li oyuncular sanki maçta değil. puanları cebime koyup gideyim demiyor Hakkı Yeten. Oyun durduğu bir anda Fenerbahçe kaptanının yanına gidiyor ve şöyle diyor: "Arkadaşlarına söyle biraz maça asılsınlar. Tribünlerce onca insan para verip keyifli bir maç izlemeye geldi. Kendinize çeki düzen verin" Ve daha da önemli bir anı...1948 yılında oynanan bir maçta az sayıda taraftar Baba Hakkı'yı ıslıklıyor. Maç bitiyor. Hakkı yeten son derece sakin "Bu formayı bana taraftar giydirdi. Şimdi onlar isteyince de çıkarırım" diyor ve futbolu bırakıyor...


Bu ülke Metin Oktay'ları, Can Bartu'ları, Lefter'leri, Baba Hakkı'ları izledi. Centilmenlik, saygı, onur abidesiydi hepsi. Öncelikleri tribündekilere güzel futbol izletmekti. Bu ülkede bir zamanlar "Ya ya ya şa şa şa bizim takım çok yaşa" diye bir tezahurat vardı; hatırladınız mı? Ne kadar naif, ne kadar masumane...Tezahuratların bile 10-15 sene içinde geldiği noktaya bir bakın. Taraftarından futbolcusuna, yöneticisinden hakemine baştan sona çamura saplanmış durumdayız. Futbol mu? Neyini konuşalım ki?
                                                                                                              
                                                                                                                      Burak AKÇAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder