Bir Pazartesi klasiği: Haftaya iyi başlama ritüeli...Özlenen
günleri, insanlığımızı, özümüzdeki doğallığı ve saflığımızı hatırlama
seansı...80'lere, 90'lara bir yolculuk edeceğim bugün...Kendi adıma çocukluğumu
yaşadığım, içinizde bazılarının gençliğinin en deli çağlarını yaşadığı,
bazılarının ise hiç deneyimleyemediği günlere...Bakın o zamanlar insanlığa dair
temel kuralları nasıl farkında olmadan öğreniyorduk...
Doğallık...Hatırlayan vardır eminim; eskiden maç içi
ropörtajlar vardı. Kaleci Engin sakatlanmış yerde kıvranıyor tak saha içinde
bir adam bitiyor, elinde bir mikrofon:
- Engin nasıl oldu pozisyon?
+Abi ben topa atladım, bir baktım tabanıyla karşıdan geliyor. Ahh diziiimmm. Tabanı dizime geldi kanıyor abi aha bak. Off anammm!
- Geçmiş olsun Engin...
+Abi ben topa atladım, bir baktım tabanıyla karşıdan geliyor. Ahh diziiimmm. Tabanı dizime geldi kanıyor abi aha bak. Off anammm!
- Geçmiş olsun Engin...
Metin golü atmış. Kale arkasında taraftarına doğru koşuyor.
Takım arkadaşları daha yetişemeden yanında mikrofonlu bir adam:
- Metin 1-0 öne geçtiniz. Nasıl oldu gol?
+ Abi soldan Feyyaz süper orta yaptı. Ben de uçan kafayı bi çaktım kaleci bakakaldı öyle. Ahh 6 kişi çıktı üstüme abi kaburgalarım kırıldı galiba konuşamıcam.
- Çıkıktır o çıkık. Kırık olsa duramazdın...
+ Abi soldan Feyyaz süper orta yaptı. Ben de uçan kafayı bi çaktım kaleci bakakaldı öyle. Ahh 6 kişi çıktı üstüme abi kaburgalarım kırıldı galiba konuşamıcam.
- Çıkıktır o çıkık. Kırık olsa duramazdın...
Adalet...Mahallede maç yapılacak. Ağır abiler iki ayrı takıma
ayrılıyor. Belirli bir mesafe açılıyor. Sonra başlıyorlar adım atmaya. Mesafe
tükenince kimin ayağı kimin üstündeyse o başlıyor adam seçimine. Aman hak
geçmesin! Penaltı mı oldu. Rakip takım kaleci değiştirirse iki penaltı atılır.
Aman hak geçmesin! Top arabanın altına kaçtı. Tartışmaya bile gerek yok. Atan
girer arabanın altına alır topu. Aman hak geçmesin...
Pratik çözümler, yaratıcılık...Maç başlayacak. O zamanlar
çocukta para çok bulunabilir bir şey değil. Yassı bir taş bulunur, tükürüğü
kuvvetli bir mahalle sakini taşın bir tarafına içindekileri döker. Sonra
tükürüklü-tükürüksüz olarak seçim yapılıp atılır havaya. Kim kazanırsa başlar
maça... Kale direği olan bir saha bulmak çölde vaha gibi o zamanlar. Bulunur
iki taş. Adım sayımı ile mesafeler ölçülür ve iki uca yerleştirilir. Buyrun
size iki kale. Top taşın üstünden geçti ve gol tartışması mı yaşanıyor? Penaltı
ile orta yol bulunur...
Hayal gücü...O zamanlar her maçın yayını yoktu. Önemli maçlar
televizyonda canlı veriliyordu. Diğer maçlar ise radyoda... Ama şimdikiler gibi
değildi o zamanki maç anlatımları. İnanılmaz betimlemeler, müthiş vurgular...
- Mecnun sağ kanattan topla süzülüyor. Sanki kuğu gölü
balesinde dans eder gibi. Karşısında Recep. Berlin duvarı gibi duruyor. Hızını
arttırıyor Mecnun. Murat 124 gelse yarışırlar bu hızla. Geçti Recep'i. Kaleci
ile karşı karşıya. Aşırttı üzerinden. Goooooollll. O nasıl bir aşırtma!
Maradona görse kıskanır. Harika bir goldü sayın seyirciler. Fenerbahçe durumu
Mecnun'un harika golüyle 1-1'e getiriyor...
Maç sanki İstanbul'da, Eskişehir'de, Konya'da değil evin
salonunda oynanıyor. Televizyonda maç izlemenin verdiği hazdan çok daha büyük
bir hazdı o. Yaşamayan bilemez...
Yardımlaşma...Maç hararetli, kıran kırana bir mücadele var.
Top bir o kalede bir bu kalede. Birden birinin münasip olmayan yerlerine top
geliyor. Tüm mahalle seferber. Herkes tek bir ağızdan yol gösteriyor:
"İşeee işeee"... Bir de profesyonel bir örnek vereyim...Yıl
1989...Altın çağlarını yaşıyor Samsunspor... Bir deplasman dönüşü hava karlı.
Şoförü gaza getiriyor futbolcular. Hız sınırı aşılıyor artık eskimeye yüz
tutmuş otobüsle. Malum son geliyor. Trafik kazasında 3 futbolcu, 1 teknik
direktör, 1 şoförünü kaybediyor Samsunspor... Tüm ülke seferber oluyor. Tanju
Galatasaray'a başvurup 1 sene bedelsiz Samsunspor'da oynamak istiyor; kalan
maçlarına çıkamayan Samsunspor ligin o seneki onur şampiyonu ilan edilip ligde
tutuluyor; Fenerbahçe ve Beşiktaş Samsunspor'a bedelsiz oyuncu
gönderebileceklerini açıklıyor...Olay tanıdık geldi mi? Peki ya sonunda yaşanan
duyarlılık? İşte o tanıdık gelmemiştir eminim!
Saygı, efendilik...Mahalle maçlarında abanma, pis burun vurma
yasaktı o zamanlar. Abanan olursa kınanır, afaroz edilirdi... Ya da kaleci
degaj dikecek rakip oyuncu ayrılmak bilmiyor kalecinin dibinden. Kaleciden
klasik tepki gelirdi: "Üç kere sektirdim topu yahu açılsana" Anında
açılırdı karşıdaki...Bir de profesyonel örnek yine, memleketim İzmir
semalarından... Göztepe'nin "Buldozer" lakaplı efsane golcüsü Fevzi Zemzem
gol krallığında Metin Oktay ile çekişiyor. İkisinin de gol sayıları 17. Metin
Oktay o sene futbolu bırakacak. Gol krallığı kupası kime verilecek diye bir
tartışma çıkıyor ülkede. Fevzi Zemzem çıkıp tartışmayı bitiriyor: "Gol
krallığını Metin Abi'ye verin. Onun son senesi. Krallık ona yakışır"
Kurallara uyma, disiplin...O zaman maçların süresi top
sahibinin annesi eve çağırana ya da hava kararana kadardı...Üç kornerde bir
penaltı atılır; topu patlatan parasını öder ve patlak top ortadan ikiye kesilip
kafaya takılırdı. Frikiklerde baraj mesafesi frikiği kullanacak olan kişinin
dev bir zıplayışının ardından gelen 3 koca adım ile belirlenirdi...Kurallara
uymamak diye bir şey yoktu o zaman. Uymayanlar tüm mahalleli tarafından
dışlanırdı...
Böyle büyüdük biz. Böylesine saf, böylesine doğal, böylesine
sevgi dolu...Belki de bundandır geçmişe duyduğum koca özlem, sevgi, saygı,
hoşgörüye verdiğim bu sonsuz önem... Mahalle maçları kalbiydi bu ülkenin. Temel
insanlık kurallarının öğrenildiği yerdi. Ne zaman ki onlar bitti insanlığımızı unutur
hale geldik. O kültürü bir gün tekrar yaşatabilmek, o güven ortamını bu ülkede
tekrar sağlayabilmek dileğiyle...Herkese iyi haftalar...
_BURAK AKÇAY_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder