13 Nisan 2015 Pazartesi

Mahalle Maçı Kültürü...Bir Oyundan Çok Daha Fazlası...

Bir Pazartesi klasiği: Haftaya iyi başlama ritüeli...Özlenen günleri, insanlığımızı, özümüzdeki doğallığı ve saflığımızı hatırlama seansı...80'lere, 90'lara bir yolculuk edeceğim bugün...Kendi adıma çocukluğumu yaşadığım, içinizde bazılarının gençliğinin en deli çağlarını yaşadığı, bazılarının ise hiç deneyimleyemediği günlere...Bakın o zamanlar insanlığa dair temel kuralları nasıl farkında olmadan öğreniyorduk...

Doğallık...Hatırlayan vardır eminim; eskiden maç içi ropörtajlar vardı. Kaleci Engin sakatlanmış yerde kıvranıyor tak saha içinde bir adam bitiyor, elinde bir mikrofon:

- Engin nasıl oldu pozisyon?
+Abi ben topa atladım, bir baktım tabanıyla karşıdan geliyor. Ahh diziiimmm. Tabanı dizime geldi kanıyor abi aha bak. Off anammm!
- Geçmiş olsun Engin...

Metin golü atmış. Kale arkasında taraftarına doğru koşuyor. Takım arkadaşları daha yetişemeden yanında mikrofonlu bir adam:

- Metin 1-0 öne geçtiniz. Nasıl oldu gol?
+ Abi soldan Feyyaz süper orta yaptı. Ben de uçan kafayı bi çaktım kaleci bakakaldı öyle. Ahh 6 kişi çıktı üstüme abi kaburgalarım kırıldı galiba konuşamıcam.
- Çıkıktır o çıkık. Kırık olsa duramazdın...

Adalet...Mahallede maç yapılacak. Ağır abiler iki ayrı takıma ayrılıyor. Belirli bir mesafe açılıyor. Sonra başlıyorlar adım atmaya. Mesafe tükenince kimin ayağı kimin üstündeyse o başlıyor adam seçimine. Aman hak geçmesin! Penaltı mı oldu. Rakip takım kaleci değiştirirse iki penaltı atılır. Aman hak geçmesin! Top arabanın altına kaçtı. Tartışmaya bile gerek yok. Atan girer arabanın altına alır topu. Aman hak geçmesin...

Pratik çözümler, yaratıcılık...Maç başlayacak. O zamanlar çocukta para çok bulunabilir bir şey değil. Yassı bir taş bulunur, tükürüğü kuvvetli bir mahalle sakini taşın bir tarafına içindekileri döker. Sonra tükürüklü-tükürüksüz olarak seçim yapılıp atılır havaya. Kim kazanırsa başlar maça... Kale direği olan bir saha bulmak çölde vaha gibi o zamanlar. Bulunur iki taş. Adım sayımı ile mesafeler ölçülür ve iki uca yerleştirilir. Buyrun size iki kale. Top taşın üstünden geçti ve gol tartışması mı yaşanıyor? Penaltı ile orta yol bulunur...

Hayal gücü...O zamanlar her maçın yayını yoktu. Önemli maçlar televizyonda canlı veriliyordu. Diğer maçlar ise radyoda... Ama şimdikiler gibi değildi o zamanki maç anlatımları. İnanılmaz betimlemeler, müthiş vurgular...

- Mecnun sağ kanattan topla süzülüyor. Sanki kuğu gölü balesinde dans eder gibi. Karşısında Recep. Berlin duvarı gibi duruyor. Hızını arttırıyor Mecnun. Murat 124 gelse yarışırlar bu hızla. Geçti Recep'i. Kaleci ile karşı karşıya. Aşırttı üzerinden. Goooooollll. O nasıl bir aşırtma! Maradona görse kıskanır. Harika bir goldü sayın seyirciler. Fenerbahçe durumu Mecnun'un harika golüyle 1-1'e getiriyor...

Maç sanki İstanbul'da, Eskişehir'de, Konya'da değil evin salonunda oynanıyor. Televizyonda maç izlemenin verdiği hazdan çok daha büyük bir hazdı o. Yaşamayan bilemez...

Yardımlaşma...Maç hararetli, kıran kırana bir mücadele var. Top bir o kalede bir bu kalede. Birden birinin münasip olmayan yerlerine top geliyor. Tüm mahalle seferber. Herkes tek bir ağızdan yol gösteriyor: "İşeee işeee"... Bir de profesyonel bir örnek vereyim...Yıl 1989...Altın çağlarını yaşıyor Samsunspor... Bir deplasman dönüşü hava karlı. Şoförü gaza getiriyor futbolcular. Hız sınırı aşılıyor artık eskimeye yüz tutmuş otobüsle. Malum son geliyor. Trafik kazasında 3 futbolcu, 1 teknik direktör, 1 şoförünü kaybediyor Samsunspor... Tüm ülke seferber oluyor. Tanju Galatasaray'a başvurup 1 sene bedelsiz Samsunspor'da oynamak istiyor; kalan maçlarına çıkamayan Samsunspor ligin o seneki onur şampiyonu ilan edilip ligde tutuluyor; Fenerbahçe ve Beşiktaş Samsunspor'a bedelsiz oyuncu gönderebileceklerini açıklıyor...Olay tanıdık geldi mi? Peki ya sonunda yaşanan duyarlılık? İşte o tanıdık gelmemiştir eminim!

Saygı, efendilik...Mahalle maçlarında abanma, pis burun vurma yasaktı o zamanlar. Abanan olursa kınanır, afaroz edilirdi... Ya da kaleci degaj dikecek rakip oyuncu ayrılmak bilmiyor kalecinin dibinden. Kaleciden klasik tepki gelirdi: "Üç kere sektirdim topu yahu açılsana" Anında açılırdı karşıdaki...Bir de profesyonel örnek yine, memleketim İzmir semalarından... Göztepe'nin "Buldozer" lakaplı efsane golcüsü Fevzi Zemzem gol krallığında Metin Oktay ile çekişiyor. İkisinin de gol sayıları 17. Metin Oktay o sene futbolu bırakacak. Gol krallığı kupası kime verilecek diye bir tartışma çıkıyor ülkede. Fevzi Zemzem çıkıp tartışmayı bitiriyor: "Gol krallığını Metin Abi'ye verin. Onun son senesi. Krallık ona yakışır"

Kurallara uyma, disiplin...O zaman maçların süresi top sahibinin annesi eve çağırana ya da hava kararana kadardı...Üç kornerde bir penaltı atılır; topu patlatan parasını öder ve patlak top ortadan ikiye kesilip kafaya takılırdı. Frikiklerde baraj mesafesi frikiği kullanacak olan kişinin dev bir zıplayışının ardından gelen 3 koca adım ile belirlenirdi...Kurallara uymamak diye bir şey yoktu o zaman. Uymayanlar tüm mahalleli tarafından dışlanırdı...

Böyle büyüdük biz. Böylesine saf, böylesine doğal, böylesine sevgi dolu...Belki de bundandır geçmişe duyduğum koca özlem, sevgi, saygı, hoşgörüye verdiğim bu sonsuz önem... Mahalle maçları kalbiydi bu ülkenin. Temel insanlık kurallarının öğrenildiği yerdi. Ne zaman ki onlar bitti insanlığımızı unutur hale geldik. O kültürü bir gün tekrar yaşatabilmek, o güven ortamını bu ülkede tekrar sağlayabilmek dileğiyle...Herkese iyi haftalar...

_BURAK AKÇAY_


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder