"Hep denedin hep yenildin. Olsun bir daha dene; yine
yenil. Bu kez daha iyi yenil" demiş zamanında Samuel Beckett. Çoğumuzun
hayatı yenilgilerle geçiyor zaten. Bazen her yenilgide yeni şeyler öğreniyor,
bazen de yoruluyor; yılıyoruz. Oysa tarih, ne olursa olsun yılmayanların
hikayeleriyle dolu. Ne kadar önüne set çekilirse çekilsin. Ne kadar gereken
değerin %1'i bile verilmezse verilmesin. Bugün de bu isimlerden birine
değineceğim program müsaitken. Hayat hikayesinden oldukça etkilendiğim bir
isimden...
Öncelikle bir soru soracağım sizlere.
Öncelikle bir soru soracağım sizlere.
"Vecihi deyince aklınıza gelecek ilk kişi kimdir?"
Eminim ki; çoğunuzun cevabı "Şener Şen" olacaktır.
Aslında benim de öyleydi 4-5 sene önceye kadar. Şener Şen üstadın başarısı
büyük bunda. Ama biraz sonra yazacaklarım sonrasında biraz düşünün derim. Biraz
da toplum olarak bizim ayıbımız değil midir bu?
Tayyareci Vecihi Hürkuş...Gülen Gözler filminde selam
çakılan insan aslında...Daha 3 yaşında hayat ona ilk golünü atıyor. Babasız
kalıyor. Dul annesi ve iki kardeşiyle zorluklarla dolu bir çocukluk geçiriyor.
Sanata olan ilgisinden dolayı Tophane Sanat Okulu'nu bitiriyor. Daha 16 yaşında
1912’deki Balkan Harbi’ne eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey’in yanında gönüllü
olarak katılıyor.
Tayyareci olmak istiyor. Tutkuyla bağlanıyor bu işe. Yaşı
küçük olduğundan makinist mektebine alıyorlar onu. Makinist olarak 1. Dünya
Savaşı’na girerek Bağdat cephesine uçak makinisti olarak gönderiiyor. Orada bir
uçak kazasında yaralanarak İstanbul’a geri dönüyor. Yeşilköy’deki Tayyare
Mektebi’ne girerek sonunda tayyareci oluyor.
1917'de Kafkas
cephesine atanıyor. Orada bir uçak düşürerek Kafkas Cephesinde uçak düşüren ilk
Türk tayyarecisi oluyor Vecihi Hürkuş. Bir hava savaşında yaralanarak düşünce
uçağını yakarak Ruslara esir oluyor. Esir olarak Hazar Denizi’ndeki Nargin
Adası'na gönderiliyor. Yine pes etmiyor. Azeri Türklerinin yardımı ile adadan
yüzerek kaçıyor. Birlikte kaçtığı arkadaşıyla Erzurum’a kadar yaya olarak
gidiyorlar.
Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yapan, İzmir hava
alanını işgal eden tayyareci oluyor ve 3 defa takdirname alarak kırmızı şeritli
İstiklal Madalyası kazanıyor. Savaşta ganimet olarak Yunan’lılardan ellerine
geçen pek çok motordan faydalanıp projesini hazırlıyor. Böylece ilk uçağı
Vecihi K VI ortaya çıkıyor. Devletten uçuş müsaadesi ve uçabilirlik setifikası
istiyor. Gelen cevap: "Uçağı kontrol edecek ve uçuracak yeterlilikte biri
yok. Bu nedenle sana sertifika veremeyiz. Uçağına güveniyorsan atla uçur
görelim."
Düşünmeden atlıyor uçağa ve ilk uçuşunu yapıyor uçağıyla.
Ama bu büyük başarı cezasız kalmıyor. İzinsiz uçuş yaptığı gerekçesiyle
devletten ceza alıyor. Yine yılmıyor Vecihi Hürkuş. Yurtdışında birçok uçak
fabrikasını gezip gözlem yapıyor; tecrübe uçuşlarına katılıyor.
1927'de Ankara-Kayseri arası uçuşlara başlıyor. Bu uçuşlar
Türkiye'nin ilk ulaşım uçuşları olarak tarihe geçiyor. 1930 yılında da
Kadıköy’de bir keresteci dükkanını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil
uçağını, kendi adına ise; 2. uçağı Vecihi K-XIV uçağını yaratıyor.Uçabilirlik
sertifikası için tekrar İktisat Bakanlığı'na müracaat ediyor. Cevap yine aynı
“Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken
sertifika verilmemiştir”
Yılmıyor. Uçağın parçalarını tek tek söküp Çekoslavakya'ya
gidiyor. Orada çalışmalarını tamamlayıp uçağı tamamlıyor Çekoslavak yetkililer
tarafından "Yaşasın Türk teyyareciliği" yazan bir pankart eşliğinde
uçuşunu yapıp sertifikasını alıyor. Çekoslavak yetkilililerin burada çalış
ısrarlarına rağmen ülkesine dönüyor.
Posta idaresi adına çalışırken uçuş ücretleri nedensiz
kesiliyip Vecihi XIV uçağı uçuştan men ediliyor; yardımcısı işten çıkartılıyor.
Yine yılmıyor. İlk sivil Teyyare Mektebi'ni kuruyor. Buradaki öğrencileriyle
birlikte 4 uçak, 1 tane de uçak motoruyla çalışan deniz botu yapıyorlar.
Öğrenci diplomalarına devletçe denklik verilmiyor, parasal
sorunlar baş gösteriyor. Okul kapanmak zorunda kalıyor. Atlayıp Rusya'ya
gidiyor Vecihi Hürkuş. Burada havacılık alanındaki gelişmeleri gözetliyor.
Dönüşte Atatürk'e anlatıyor gördüklerini. "İstikbal göklerdedir"
diyen Atatürk çalışmalarından oldukça etkileniyor ve 1937 yılında eğitim için
Almanya'ya gönderiliyor.
2 senede mühendislik diplomasını alıp ülkesine geri
dönüyor. “Tayyare Mühendisliği
Ruhsatnamesini” almak için başvuruyor. Aldığı cevap "2 senede mühendis
olunmaz" 1954’te Hürkuş Hava
Yolları'nı kuruyor. Türk Hava Yolları’nın seferden kaldırdığı 8 tayyareyi banka
kredisiyle alıp devletin sefer koymadığı yerlere seferler koyuyor. Devlet yine
izin vermiyor; seferler devam edince uçakları sabote edilip parçalanıyor.
Yine yılmıyor. Tüm imkansızlıklara rağmen elinde kalan son
uçağıyla Güney Doğu Anadolu’da torium, uranium ve fosfat arayarak zor doğa
koşullarında çalışıp ülkesi için çabalıyor. Yüksek seviyede borçlanıyor. Devlet
tarafından vatana hizmet nedeniyle kendisine bağlanan maaş da kesiliyor. 1969
yılında da borç ve sıkıntı içerisinde hayata gözlerini yumuyor. İnsanlık aya
ilk adımlarını atmaya hazırlanırken...
Ben yazmaktan yoruldum. Buraya kadar okuyanlar da muhtemelen
okumaktan yorulmuştur. Ama Vecihi Hürkuş hayatı boyunca yılmamış. Amacı uğruna,
sevdası uğruna tüm olumsuzluklara rağmen savaşmış. En acısı da uğruna hizmet
için hayatını feda ettiği bu ülkede halkının onun adını sadece TV programları
sayesinde öğrenmesi belki de. Hem de kim olduğunu bile bilmeden...
Oturup tekrar düşünmeli belki de. En ufak sıkıntıda yılıp
pes ederken; en ufak terslikte küfürler yağdırıp isyan ederken bu vatan
kahramanlarının hikayeleri hatırlanmalı. Samuel Beckett ne güzel demiş değil
mi? Hep denedin hep yenildin. Olsun bir daha dene; yine yenil. Bu kez daha iyi
yenil...
BURAK AKÇAY
BURAK AKÇAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder