Geçen gün Maracana Stadı'ndaki finali izlerken değişik duygulara kapıldım.Bir yandan bir devrin yavaş yavaş kapandığını hissederek hüzünlenirken bir yandan da bir devin uyanışını görüp mutlu oldum.Brezilya'lı yıldızlarla büyüdük biz.Futbol demek Brezilya'ydı bizim için.Küçükken Romaio,Bebeto'yduk sokakta hepimiz.Babalarımız Zico,Pele'ydi.Ama bir durgunluk dönemine girmişti son yıllarda Brezilya futbolu.Değişik denemeler; genlerine ters defansif denemelere geri planda kalmışlardı son senelerde.Ama dün gördük ki; bir dev yavaş yavaş uyanıyor ve başka bir dev de yavaş yavaş duraklama dönemine giriyor artık.
Aslında bu meyvelerini çok önceden vermeye başlamıştı.Hani Barcelona'lı futbolcular demişti ya bu sene.mourinho İspanya futbolunu mahvedip gitti diye.Evet aynen öyle yaptı.Çünkü Mourinho Barcelona'nın oyununu çözdü ve nasıl durduracağını anlayıp Barcelona hegemonyasını yıktı.Barcelona demek İspanya demekti.Çünkü İspanya son senelerde Barcelona oyun yapısıyle ve iskeleti Barcelona'lı oyunculardan kurulmuş içine biraz da Real Madrid serpiştirilmiş kadrosuyla almadık kupa bırakmadı.Ama Mourinho önde basarak ve Xavi&İniesta pas kanallarını tıkayarak Barcelona'yı yıkmanın yolunu buldu.Tamam yine şampiyon olamadı son senesinde.Ama bu basit gözüken maçlarda kaybedilen puanlarla oldu tamamen.Mourinho'nun yaptığı diğer takımlara da ilham oldu ve Bayern Munih maçı bunun son halkası oldu.2 maçta yenilen 7 gol ve atılan 0 golle alınan elenme İspanya milli takımı için de S.O.S. demekti.Artık bu kadro başarıya da doydu ve çok yoruldu. Senelerdir her sene dinlenmeden lig&kupa&Şampiyonlar Ligi ve milli takımda oynuyorlar.Xavi emekliliğe yaklaştı; forvet sıkıntısı çektiklerinden forvetsiz sistemler denemeye başladılar ama takımındaz bir "Messi" yoksa bunun da başarılı olması mümkün değil.Taraftar da "pas-pas-pas" tan sıkıldı artık ve son iki turnuvadır İspanya sürekli ıslıklandı.Yani yavaş artık bir devrin sonuna geliniyor ve yeni bir yapılanmaya gitmeleri kaçınılmaz görünüyor.Alttan da aslında iyi bir jenerasyon geliyor yine.Ama pasa dayalı sisteme dayanan bir devir kapanıyor bana göre.
Brezilya ise; yıllar önce 1950 yılında tarihinin en büyük trajedisini yaşadığı Maracana'da yeniden uyandı dün.Maracana yıllar önce 1950 Dünya Kupası için yapılmıştı.Ama Uruguay onlara yıllarca unutamayacakları bir yenilgi yaşattı bu stadyumda.Nelson Rodrigues'in şu sözü sanırım herşeyi daha da net açıklar: "Her ülkenin yaşadığı ulusal felaketler vardır.Örneğin;Hiroşima.Bizim ulusal felaketimiz de 1950 yılında aldığımız Uruguay karşısındaki yenilgidir."
Maracana'yı görünce direk 1950 Dünya Kupası geldi aklıma dün.İsterseniz önce Brezilya'da futbol nasıl doğmuş,nasıl gelişmiş ondan başlayalım ve ordan da yavaş yavaş 1950 Dünya Kupası finaline geçip biraz da o finali analım.Charles Miller Southampton'da tamamladığı eğitiminden sonra 1894'te Santos limanına ulaşmıştı.İskoçyalı bir demir mühendisi olan Baba Miller şaşkın bir şekilde: "Bunlar da ne?" diye sordu Charles'a.Tarihi değiştireceğinden haberisz Charles'ın cevabı ise; "Mezuniyet diplomam baba" oldu.2 takım arasında kurallı oynanan ilk maç Sao Paolo'da katır otlatılan küçük bir arsada gerçekleşti.Katılanlar demiryolu ve gaz şirketlerinde çalışan göçmenlerdi.Bu oyun kısa sürede tüm ülkeye yayıldı.Futbol önceleri Brezilya'da beyaz şehirli elitlerin sporu olarak tanındı.Fluminense kozmopolit ve elitliğin simgelendiği yerdi.Siyahlar gizli gizli ve en zor şartlarda futbol oynuyor ona rağmen bu oyundan vazgeçemiyorlardı.O zamanlar gezi amaçlı Sao Paolo'dan geçen McGahey duyduğu dehşeti şöyle anlatmıştı: Bildiğiniz en kötü zemini düşünün.Tropik güneşte kavrulmuş taş ve tuğla parçalarından oluşan bir zemin.İşte çıplak ayak oynadıkları zemin böyle bir zemin."
Rio'da siyahi oyunculara yer vermeye başlayan ilk kulüp ise;Bangu Atlhetic Club'tı.Melez oyuncular büyük kulüplerde renkleri nedeniyle dışlanıyorlardı.Alman göçmeni bir baba ve Brezilyalı siyah bir annenin oğlu olan Arthur Friedenreich beyaz bir tene sahipti.Ancak kıvır kıvır saçları nedeniyle melezliğini gizleyemiyordu.Maçlardan önce bu yüzden saatlerce saçlarını düzleştirmek için uğraşırdı.Önce saçlarını briyantinle yapıştırır sonra uzun süre havlu sarıp beklerdi.Sahaya hep en son çıkan oyuncuydu.Fluminense kadrosunda yer alan ilk melez oyuncu ise; Carlos Alberto'ydu.O da maçlardan önce siyah suratını pirinç unu sürerek beyazlatırdı.İşte bu yüzden Fluminense'nin halk arasındaki adı pirinç unudur ve her maç öncesi havaya talk-pudrası saçarlar.Dil,din,ırk,melezlik,renk ayırt etmeden futbolcuları sadece yeteneğine göre seçen ilk kulüp ise;Vasco da Gama'dır. Portekizlilerin kurduğu bir kulüptür ve kısa sürede büyük başarılar kazanmıştır.
Brezilya'nın Dünya Kupası ile ilk karşılaşması ise;1930 yılındadır.1930 ve 1934 Dünya Kupalarında ilk turda elenmişlerdir. 38 Dünya Kupası'nda ise; ne kadar gelişim kat ettiklerini gösterip yetenekli forvetleri Leonidas'ın da yardımıyla 3. olmuşlarıdır. 1950 Dünya Kupası ise;onların hem doruk noktası hem de hiç hatırlamak istemeyecekleri bir yıldır.Brezilya'lılar asla 2.liği kabul etmez.2.lik onlar için büyük bir trajedidir.2. olmaktansa ilk turda elenmeyi tercih ederler.1950 o yüzden de hiç unutulmaz.
1950 Dünya Kupası Brezilya'ya verilmişti.2. Dünya Savaşı'ndan çıkan Avrupa böyle bir şampiyonaya ev sahipliği yapamazdı.Brezilyalılar için büyüklük çok önemliydi.Bu yüzden dünyanın en büyük stadyumunu inşa etmeye ve tüm dünyaya ne kadar büyük olduklarını göstermeye karar verdiler.1948 yılında Maracana Stadyumu'nun inşaatına başlandı.Tam 12bin kişi gece güngüz demeden bu stadyumun inşaatında çalıştı.2 senede ortaya çıkan eser ise; muazzamdı.Tam 183bin kişi bu stadta maç izleyebilecekti.Şampiyonaya 16 ülkenin katılması bekleniyordu ama 13 ülke Brezilya'ya gelebildi.Açılış maçı Maracana'da Meksika-Brezilya arasında oynandı ve Brezilya maçı 4-0 kazandı.2. maç ise; İsviçre'ye karşıydı.Sao Paolo'da oynana maçta teknk direktör Flavio Costa Sao Paolo'ları mutlu etmek için ortasahaya 4 Sao Paolo'lu oyuncu yerleştirmişti.Maç 2-2 bitti sonuç utanç vericiydi.Son maç Yugoslavya karşısındaydı ve Brezilya mutlaka kazanmak zorundaydı.Maç 2-0 sonuçlandı ve gruptan 1.olarak çıktı.Final grubunda ise;Brezilya dışında İsveç,İspanya ve Uruguay yer alıyordu.Bu takımlar birer kez maç yapıp gruptan en çok puanı toplayan takım 1. olacaktı.Brezilya'nın ilk 2 maçı şov şeklinde geçti.İsveç'i 7-1,İspanya'yı 6-1 ile geçtiler.Şampiyon olacaklarına inanç tamdı.Uruguay ise;İsveç ve İspanya'yı zar zor geçip son maça gelmişti.Son maçta beraberlik Brezilya'yı şampiyon yapacaktı.Derken o kara gün geldi...
O Mundo o günkü baskısında Brezilya kadrosunun fotoğrafını basıp şu başlığı atmıştı: "Onlar Dünya Şampiyonu" Maç öncesi ise; Rio Belediye başkanı bir konuşma yapıp "Sizler çok kısa bir zaman sonra Brezilya halkının karşısına Dünya şampiyonları olarak çıkacaksınız" demişti.Şampiyon olunacağından hiç kimsenin şüphesi yoktu.Maracana Stadyumu'nda o gün gazeteci ve özel davetlilerle birlikte tam 200bin kişi vardı.Uruguay üzerinde inanılmaz bir stres vardı ve atmoster ürkütücüydü.Öyle ki; ulusal marşlar söylenirken Uruguay oyuncusu Julio Perez altına işemişti.Julio yıllar sonra verdiği ropörtajda: "Orda kim lsa aynı şeyi yapabilirdi.Bundan hiç utanç duymadım" demişti.İşte böyle bir atmosferde maç başladı.2.yarının ilk dakikasında Brezilya Friaça ile 1-0 da öne geçti.Artık şampiyonluk kesin gibiydi.Bundan kimsenin şüphesi yoktu.66. dakikada ise;Schaffiana maça 1-1 dengeyi getirdi.Ama beraberlik de Brezilya'yı şampiyon yapıyordu ve sorun yoktu.Ama ne olduysa 79. dakikada oldu.Saat 16:33'ü gösterdiğinde tüm Brezilya sessizliğe gömülmüştü.Brezilyalıların asla unutamadığı isim olan Gigghia cezasahasına girer girmez yaptığı vuruşla maçın skorunu ilan ediyordu. "1-2" Tribünlerde ve sabaha inanılmaz bir şok vardı. Herkes çok sevdiği annesini kaybetmiş gibi hüngür hüngür ağlıyordu hatta şoktan 1-2 gün Maracana Stadyumu'ndan çıkmayıp ağlayan ve yas tutanlar bile vardı.Gighia ise; yıllar sonra o anı şöyle anlatmıştı: "Maracana stadyumu tek bir hareketle sessizliğe gömen 3 kişi var.Birincisi Frank Sinatra, ikincisi Papa 2.John Paul, üçüncüsü ise; ben.
İspanya geçen gün bunu tekrarlamak istedi.Ama sistemleri artık misyonunu tamamladı ve doymuş futbolcuların isteği başarıya aç Brezilya'nın yanında solda sıfır kaldı.Dediğim gibi İspanya artık tabir-i caizse "Hasta adam" görüntüsünde.Bir sistemin çöküşünü ve bir çağın yavaş yavaş kapanışını;diğer tarafta da bir devin uyanışını izledik Maracana'da. Adios pasa dayalı sıkıcı futbol; yeniden hoşgeldin samba...
Not: 1950 Maracana'daki finalle ilgili bilgiler birkaç kez okuduğum Alex Bellos'un "Futebol" isimli kitabından alınmıştır. Futbolu seven herkesi okumasını tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder